OSMANLICA TARTIŞMALARI ÜZERİNE

KÖŞE YAZISI ŞAKİR ALBAYRAK


Haber Kategorisi : Alaçam Haberleri
Yayınlanma Tarihi : 16 Aralık 2014 02:00
Okunma Sayısı : 2145
Haberin Yazarı : Yönetici
Haberin Kaynağı : Site Yönetimi

       OSMANLICA TARTIŞMALARI ÜZERİNE
 Tartışılmasına gerek olamayan bir konu. Hatta diğer Türk lehçelerini de öğrensek, öğretsek… “Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde cesaret bulacaktır.” Özdeyişi Gazi Mustafa Kemal’e aittir. Bu tanıma nasıl olacaktır? Aynı bilgileri farklı cümlelerle tekrar mı etmeli, orijinal bilgilere mi ulaşmalı? Tekrarlanan bilgilere zaten muhatabız. Aktarılan bilgiler “Halka bu kadar bilgi kâfidir.” Anlayışıyla süzme bilgiler. Veya özet bilgiler. İlkokul 4.sınıftan lise sona kadar tarih okuruz. Bu tarih bilgilerine göre atalarımızın yaptığı, elinde kılıç düşmanlarla çarpışmadan başka bir şey değil. Atalarımız, yemezler, içmezler, barınmazlar… Savaşırlar… Bu anlatış veya daha doğrusu bu anlayışı enjekte dostça mıdır, düşmanca mıdır? Bu bilinmez. Bilinen bir şey varsa, o da kahraman bir millet olduğumuzdur. Orijinal belgeleri okuyup da yeni anlayışlar, anlatışlar üretilemez mi? Bunun için gerekli olan da muhakkak eski yazıyla yazılmış Türkçe eserlerin akademik olarak olmasa da okunmasıdır. “Bunun sağlanması eski eserlerin Latinize edilmesiyle de mümkündür” denirse de sadece denmiş olur. Buna zaman ve imkân yok ki. Hangi birini Latinize edeceğiz. Gerek de yok. Bazı 19.yüzyıl yazarlarımızın kitaplarını latinize ederek yayımladığını biliyoruz. Neden? Yeni Türkçe öğrenenlerin eski Türkçe bilmemelerinden, yeni neslin okumasını sağlamak için. Yeni nesil eski Türkçe öğrense sakıncalı… Osmanlıca öğrenmek, ilk elden kitap okuma, yorumlama, sansürden kurtulma gibi birçok avantajı da temin etmiş olur. Bir kitabı okuyanların sayısı kadar yorum sayısı olur ve fayda temin eder. Birkaç ön yargılının okuduğu kitabın yorumu da ön yargılı olup çıkar. Belki ön yargılılık yüzünden saklanmış bazı faydalı bilgiler de bu çeşitlilik sebebiyle gün ışığına çıkar. Bunu örnekleme mümkün. Osmanlıca ’ya muhalif olmak, akademik bir sebebe irca edilemez. Bilim de siyasete malzeme yapılamaz. Dilini bilmediğimiz milletlerin dillerini karakter birliğimizden dolayı daha mı kolay öğrendiğimizi sanıyorsunuz. Resmî okulların verdiği dil dersleri buna rağmen hedefine ulaşamıyor. “Osmanlı Türkçesi “ konu edindiğimiz dilin doğru adıdır. Yabancı bir dil değil ,TÜRKÇE. Ancak kısaca “Osmanlıca” diyerek terkibi terime çevirmişiz. 624 sene üç kıtada hüküm sürmüş bir “Osmanlı “ varsa müsaade ediniz de bu anlayışı ifade eden bir Osmanlıca olsun. Muhalefet değil, destek olma icap eder. Geçmişinden korkan bir nesil neden nasıl türedi? Osmanlıca dediğimiz dil deyim yerindeyse öz Türkçedir. Bunu eski yazılı bazı ders kitaplarını okuduktan sonra anladım. Lisede iken edebiyat hocalarımızdan bazıları( aradan otuz- kırk geçmesine rağmen 40 yıl da liseyi bitireli oldu.)eski Türkçe aleyhtarlığı yaparlardı. Verdikleri örneklerden biri “Kürekçi” kelimesi ile “kör keçi” kelimesinin aynen yazılması idi. Böyle olmamalıymış. Sanki aynı harflerle halen yazdığımız kelime yokmuş gibi. Böyle kelimelere” sesteş” kelimeler diyoruz. Osmanlıca’nın en azından seçmeli ders olarak okutulmasına hiç muhalif olmaya gerek yok. Osmanlıca öğrenmenin zorluğu üzerinde duruluyor. Çok zormuş. Hiç bilinmeyen şekillerin öğrenilmesinin zorluğu veya kolaylığını tartışmaya gerek yok. “ A “yazmayı öğrenmekle “  “ elif yazmayı öğrenmenin, birinin diğerinden kolay veya zor olduğunu iddia etmek eşyanın tabiatına muhaliftir. Zira ilk defa öğrenecek. Birini önce diğerini sonra öğrenmeyecek. Öğrendiklerimizin muadilini öğrenmenin zorluğu anlaşılır bir şeydir. Kaldı ki 1.11.1928’de kabul ettiğimiz harflerle yazmaya çalıştığımız zaman eski harflerle yazmayı bilenler- ta tepede - alışkanlıklarından zor vaz geçtiler.1912 doğumlu olan babamın hayvan alım satımı yaptı yıllarda(aramızdaki yaş farkı:42’dir) notlarını eski Türkçe yazardı. Hesaplarını da eski rakamlarla yapardı. Rahmeti babacığım, ”Rüştiye, idadî vs. mezunu da değildi. Bu mekteplere de gitmiş değildi. Osmanlıca yazmanın zorluğunu iddia etmek bir tarafa anlamanın da zor olduğu da iddia ediliyor. Osmanlıca denince aklımıza Osmanlı saray dili veya divan şairlerinin kullandığı edebî dil geliveriyor. Zira aktarımı yapılan anlayış bu.Vaziyetin öyle olmadığı bir gerçek. Bir örnekle düşüncelerime son vereceğim. “Ayı ile Arkadaş Olan Bir Ahmağın Hikâyesi Ejderhanın biri bir ayıyı boğarken yiğit bir adam ayının feryadını işitmişti. Derhal yardıma koşarak ayıyı ölümden kurtardı. Ayı bu iyiliği unutmadı. O günden sonra o adamın yanından hiç ayrılmadı. Gece gündüz o adama hizmet etti. Aradan bir kaç günler geçti. Bir gün bu adam hastalandı. Yatağa düştü. Sadakatli ayı, hasta efendisinin başından hiç ayrılmıyor. Ona hizmet ediyordu. Hastanın akıllı bir arkadaşı oldu. Bu arkadaş hastayı görmeye gitti. Baktı ki ona bir ayı hizmet edip duruyor.Sordu: -Yanındaki bu ayı nedir? Hasta ejderhanın ağzından ayıyı nasıl kurtardığını hikâye etti. Ve yaptığını ,bu iyiliğe karşı ayının kendi yanından ayrılmak istemediğini söyledi Arkadaşı: -Kardeşim, ayıya gönül bağlama. Ahmağın arkadaşlığı insana belâdır. Sen bir hileyle bu ayıyı başından savmanın yoluna bak, Ondan uzak olmaya çalış; Bu senin için hayırlı olur .”dedi. Ahmak hasta, akıllı arkadaşının sözlerini dinlemedi.  Sandı ki arkadaşı ayıyı kıskandığı için böyle söylüyor ve arkadaşından yüz çevirdi. Akıllı arkadaşı, onu kendi haline bıraktı ve bir daha yanına uğramadı. Arkadaşı gittikten sonra, Ahmak hasta uykuya daldı., Ayı  efendisinin başı ucunda duruyor, hiç dinlenmeden onun yüzüne konan sinekleri kovalıyordu. Ayı sinekleri kovaladıkça inatçı sinekler yine gelip hastanın yüzüne konuyorlardı. Ayı kovaladıkça sineklerin tekrar gelip konduğunu gördükçe öfkelenmeye başladı. Fena halde canı sıkıldı. Nihayet hastayı uykuda bırakarak homurdana homurdana dağa gitti. Dağdan yüz okkalık büyük bir taş aldı, getirdi. Hasta hâlâ uyuyordu. Sinekler yüzüne dolmuşlardı. Ayı sinekleri öldürmek, efendisini rahat ettirmek için getirdiği ağır taşı kaldırıp zavallı hastanın yüzüne bırakıverdi. Zavallı adamın yüzü dümdüz oldu. Adam da böylece ölüp gitti.” Cumhuriyet Çocuklarına Sevimli Kıraat,s,30,31,32 . Bu kitabın basım yeri ,baskı tarihi yazılı olan sahifeleri yırtılmış. Kitabın1923’ten sonra 19282den önce ders kitabı olarak okutulduğu her halinden belli. Hatta kitabın bir yerinde okul sıralarında oturur durumdaki çocuk resimlerinin altında “OKUL AÇILDI” meşhur fişimizin yerine sadece” MEKTEB AÇILDI” ibaresi yazılı. Demek ki cumhuriyetin yeni nesli Balkan, Çanakkale ve İstiklal Harplerine rağmen sonraki ve şimdiki nesillerden daha zeki ve çalışkanlarmış. Önemli not: Bu metinde sadeleştirmeye hiç tevessül edilmemiş,noktamasına da riayet edilmiştir. İmlada da cümle başaklarına ve sonlarına dikkat edilmiştir.
ŞAKİR ALBAYRAK.


LinkedIn'de Paylaş
'de Paylaş
Telegram'da Paylaş
WhatsApp'da Paylaş