BİR DİL NASIL KORUNUR?

ŞAKİR ALBAYRAK,EMEKLİ EDEBİYET ÖĞRETMENİ

Şu anda hızlandırılmış mobil sayfa görüntülemektesiniz.

Haber İçeriği

BİR DİL NASIL KORUNUR?Bu başlıktan, bütün dillerin aynı usullerle korunacağınınmümkün olduğu anlaşılıyor. Dilin korunması için “Dil”kavramının tamamen anlaşılması lâzımdır. Bu kavrama ilişkinkaideler hakkında bilgi sahibi oldukça koruma gücümüztabiatıyla artacaktır.Dil için üstatlar, canlı varlık, demiş. Öyleyse doğma, yaşama,ölme kuralına bağlıdır diller. Ölmüş bir kelimeyi kayıtlardabulup kullandırmaya zorlamak bilimsel değildir. Divan-ı Lügat-it Türk’te “mah” kelimesi buyurun, alın anlamında iken TDK’deyok. Benim memleketimde ise köpekleri yallarken yalakyakınında olmayan köpeklerin yalağa gelmesini teminenyüksek sesle “Mah ,Mah.,” şeklinde söylenerek gelmeleribeklenir ve gelirler.Hep böyle terslikler devamlıdır demek da doğru değildir. Yineanılan kaynakta, “tokımak” kelimesi, oğlan çocuğu dövmekanlamındadır. Bu kelime mevcut sözlüklerde yoksa da yinebenim yöremde, Gelirsem seni tokurum, cümlesini çokduydum. Kadim dilimizde varlıklarından dolayı, bunları hayatadahil mi etmeliyiz.Meseleye akademik açıdan değinmeyeceğiz. Dili bozan asılunsurlar, yabancı dil kurallarının sinsice devreye sokulmasıdır.Girmesidir, demiyorum zira bu keyfiyet kendiliğinden cereyanetmiyor. Sinsice devreye sokuluyor. Yabancı hayranlığı veyabancıyı üstün görüp üstün tutma keyfiyetidir, bunun sebebi.Açıklamaları dile ilişkin yapmadan önce, bir bina misaliyle işebaşlayalım. Bir bina tasavvur ediniz. Bunu, yıkmak ortadankaldırmak için kısacası bina özelliğinin ortadan kaldırılmasınısağlamak için bütün tuğlalarını ve tuğlaya bağlı unsurlarınıbinadan ayırıp atsak bina yok olur mu? Olmaz elbet. Binayıoluşturan ana unsurlar varlığını sürdürdüğü sürece binavarlığını sürdürür. Binanın temelin oluşturan unsurları infilakettirsek bina oma özelliğini tamamen yitirir. Öyle değil mi?Bunun dildeki karşılığı var elbet. Dilin varlığı şüphesiz cümleylekaimdir. Cümle kuracak yapıyı kaybedenlerseniz diliniz sizindiliniz olmaktan çıkar. Esas mesele budur zaten.Türkçe cümlenin yapısı, özne tümleç ve fiil sıralamasındanmüteşekkildir. Bu ana yapıyı koruduğunuz sürece aradakidolgular dilin bozulmasına sebep olamaz. Kısa sürecekmetnimin örneklerle bitmesini istiyorum.Eczane Gözde, yanlışken Gözde eczanesi dorudur. Kanal 1yanlışken 1. Kanal doğrudur. Kat1, daire 1 anlatımları Türkçedeğildir. Doğrusu, 1. Kanal, 1. Kat, 1. Dairedir. Rüzgarlı sokağı,yanlış. Rüzgârlı sokak, doğrudur. En çarpıcı örnek ise “ Buşehr-i İstanbul ki bi misl ü bahadır/ Yek sengine bir acemmülkü fedadır.” Nedim. Bu ifade Türkçedir. Niçin sorusunagerek yok. Birinci ve ikinci mısralardaki “baha-dır, feda-dır.”Kelimelerindeki dır” ekleri, bu cümlenin Türkçe olmasınınsebebidir. Bu mısralardaki” bu, ki, -dır; ikinci mısradaki “bir, -dır” unsurları Türkçedir. Bir bütün olduğu yönünden elealırsak mısralar Türkçedir. Anlamadım ki bu nasıl Türkçe,derseniz bilmediğiniz kelimeler için sözlüğe bakmanızanlamanıza sebep olacaktır. Bir binaya çeşitli farklı tuğlalarkoymak, binanın bina olmasına nasıl mâni olmuyorsa bir dilinmuhtaç olduğu kelimeleri yabancı dilden almaları dili bozmaz.Yeter ki cümleyi oluşturan unsurlar bozulmasın. Futbol, gol,korner, skor kelimeleri muhtemelen İngilizcedir. Maçanlatıcıları, çok sık kullanıyorlar. Türkçe bozulmuş mu oluyor.Yeter ki tamamlamaları ve ana unsurları doğru kullanalım.Nedim’in bu beyti ile millî edebiyatın başladığı olduğusöylenir.Dili korumak için kadim kelimeleri veya batı dillerinden gelmişkelimeleri, dilden atıp yerine masa başı kelime türetmeyeçalışmak bilimsel bir çaba değildir. Toplumun ihtiyacı olanunsurların yerli kaynaklardan gelmesi, isimlerinin de yerliolmasını sağlar. Bir icat yapmadıysanız başkasının icadınamasa başı isim takmanız sırıtır.Dildeki kelimelerin asıl kaynağı, durağanlık ve hareketliliktir.Çok basit bir örnekle belirtmeliyim ki bana çok ilginç gelmişti.Bir gün haftalık hap kutuma hapları sıralarken ev içikonuşmalarında kekelemesi olmayan torunum da yanımdaydı.Merakla izliyordu. Ben parmaklarımın kütlüğü yüzündenhapları bir peçete üzerin koyduktan sonra onları, bir pulmaşasıyla teker teker kurunun gözlerine koyuyordum.Torunumun, dede ben koyayım isteği anlaşılan heyecanınıgörünce, Pul maşasını göstererek bu nedir sorusunusorduğumda” Dedeciğim, o, hap koyacağıdır.” deyiverdi. Bunuilk defa görmüştü. İsmini de koydu. Dilin bütün unsurlarınınbelirmesinde buna benzer hikâyeler illa ki vardır.1935 senesine ait bir gazete küpüründe (küpürün, Türkçesikesiktir. Gazete kesiğinde mi deseydim, deseydim kimseanlamazdı.) ilk tip televizyon ekranının fotoğrafı vardı.Fotoğrafın altında “Uzağı gösteren neşriyat ekseri ecnebimemleketlerde başladı” ibaresi vardı. Bunu şimdi şöyle ifadeederiz: Televizyon yayını birçok yabancı ülkede başladı.”Şakir Albayrak,Emekli Edebiyat Öğretmeni. 28.11.2024,16.53, Çekmeköy.