BEREKETSİZ PARA
BİR ÖYKÜ
Haber Kategorisi | : Kendi Penceremden Gördüğüm |
Okunma Sayısı | : 2432 |
Haberin Yazarı | : Yönetici |
Haberin Kaynağı | : Site Yönetimi |
BİR ÖYKÜ...
BEREKETSİZ PARA.
Mahmut gecekonduda yaşayan babası çalgıcılıkla uğraşan bir ailenin üçüncü çocuğuydu. Abileri ile arasında bayağı fark vardı. Abileri evlenip kendi işleri ile uğraşırken o daha anne babasının yanında ilkokula gidiyordu. babası klarnet çalıyor genelde düğünlere giderek kazandığı parayla ailesinin geçimini sağlıyordu. Annesi Ayşe hanım namazında niyazında inançlarına bağlı bir hanımdı. Sürekli eşiyle tartışıyor, ona senin kazandığın paranın bereketi yok başka bir iş tut simit sat evimizin geçimini sağla yıllardır çalgıcılık yapıyorsun çok para kazanıyorsun fakat bu para bereketsiz olduğu için bu gecekondudan başka hiç bir şeyimiz yok diyordu.
Babasının adı Aydın Musa idi fakat herkes ona Aymuso diyordu, Hatta ten rengi esmer olmasından dolayı , Cıngan Aymuso veya Arap Aymuso da diyorlardı. çok iyi klarnet çalıyor her düğüne çağırıyorlardı. hele düğünün ilerleyen saatlerinde içki içenlerin masalarında hem içiyor hem de iyi bahşiş topluyordu. Düğünlerin olmadığı gecelerde yine boş bırakmıyorlardı, içki içenlerin kurdukları alem masalarında çalıyor oralardan da bahşişler topluyordu. Zaman zaman oğlu Mahmut'a aldığı küçük davulu çalmayı ona öğretiyor ileride beraber düğünlerde çalacağız diyordu.
Anne Ayşe hanım bu duruma hiç razı değildi oğlunun okuyup daha iyi şartlarda yaşamasını kendi tabiri ile bereketli para kazanmasını istiyordu. Özellikle oğlu Mahmut'un dini eğitim almasını istiyor, Hafız olmasını, İmam-hatip Lisesi okumasını İmam olmasını istiyordu.Çünkü Peygamber- Efendimizin, “Kim Kur’ân’ı okur, onu güzelce ezberler, helâlini helâl, haramını haram kabul eder ve bunlara uyarsa, Allah bu sayede o kimseyi cennetine koyar. Ailesinden hepsi cehennemi hak etmiş on kişiye şefaat etme hakkı verir.” hadisini biliyordu.
Annesi oğluna oğlum oku hafız ol, dinimizin gereklerini yerine getir, Rabbim nasip ederse İmam ol güzel bir araba al, iyi bir kaloriferli ev al bizlere dualar et iyi yaşa diye vasiyet ederdi. Anne Ayşe hanım, oğlu Mahmut daha 5. sınıfı bitirmiş Kur'an Kursuna devam ederken ani bir rahatsızlık sonucu yaşamını yitirdi. Bu durum baba ve oğlu için çok ani ve yıkıcı bir durum olmuştu.
Baba eşini kaybettiği gün klarnetini duvara astı ve bir daha hiç bir düğüne ve eğlenceye gitmedi, yıllardır eşinin dediği işleri yaptı bazen inşaatlarda çalıştı, bazen simit sattı, bazen de hurdacılık ,oğlu Mahmut baba ben de sana yardımcı olayım dediği zaman yok oğlum annenin vasiyeti var sen okuyacaksın, hafız olacaksın İmam-hatibe gideceksin İmam olacaksın dedi. Mahmut' ta azmetti bir yandan Hafızlık yaparken diğer yandan da okulunu bitirerek sınavlara girdi ve şehirden uzak bir dağ köyüne imam olarak atandı.
Babasına, baba artık sen çalışmayacaksın, ben artık maaş alıyorum ,bak gel benimle birlikte köye gidelim benimle yaşa dedi. Baba Rahmetli eşinin vasiyetini yerine getirmenin huzuru içinde olur oğlum bazen senin yanına gelirim bazen abilerinin yanına giderim ömrümün kalan kısmını böyle geçiririm dedi. Mahmut atandığı köye gitti görevine başladı. daha görevine başlayalı bir kaç gün olmuştu ki Caminin lojmanının önünde bir motosiklet durdu. Birde baktılar ki babasının eski arkadaşları ellerinde poşetler lojmana doğru geliyorlar, biri seslendi;
Vay Cıngan Aymuso oğlun memur olmuş atanmış ta haber vermiyorsun bak biz haberi aldık nevaleyi de aldık kutlamaya geldik. Babası ve Mahmut şok olmuştu Babasının eski arkadaşları alkol şişelerini almışlar, yanına biraz da mezelik almışlar ,İmamın atamasını kutlamaya gelmişlerdi. Oğlundan önce baba ,bir dakika durun dedi bu ne saygısızlık burası ne içme ne de eğlenme yeri, burası ibadet yeridir, hemen aldıklarınızı alın, motorunuza atlayın ve evinize geri dönün dedi.
Adamlar ,vay vay çalgıcı Aymuso nun oğlu memur oldu diye gönlü büyümüş, havalanmış eski arkadaşlarını unutmuş diyerek sitem ederek oradan ayrıldılar.
Hoca Mahmut ve babası yatsıdan sonra yattılar, sabah namazını kıldıktan sonra köy sakinlerinden Ahmet bey hocanın yanına yaklaşarak babam bu akşam vefat etti hocam öğlen namazına müteakip defin ederiz sen salasını verirsin öğlene yakın da gelir defin işleri için hazırlarsın dediler.
Mahmut Hoca tamam dedi fakat içine bir telaş düştü, çünkü okulda maket ile cenaze yıkama işlemini öğretmenleri göstermişti ama gerçek bir cenaze yıkamamıştı. Bu durumu fark eden cemaatten Hasan amca ,Mahmut Hoca'nın yanına yaklaştı, endişe etme delikanlı dedi yıllardır bu köyde cenaze yıkama işlerini ben yaptım ,beraber yıkar ,kefenleriz sen de öğrenir ,pratik yapmış olursun dedi. Bu durum Mahmut Hoca'nın yüreğine su serpmiş ,büyük bir rahatlama meydana getirmişti. Böylelikle Sakallı Hacı Hasan amca vasıtasıyla kendini geliştiriyordu.
Günler gelip geçiyordu. Fakat bir durumu fark etti o da, Sakallı Hacı Hasan efendi camiye gelmiyordu. Diğer cemaate sordu Hasan amca nerede ,camiye cemaate gelmiyor hasta mıdır nedir? Cemaat ,hasta değil ama camiye cemaate gelmeme nedenini biz söyleyemeyiz, ziyarete git kendin öğren dedi.
Mahmut Hoca fazla geciktirmeden Sakallı Hasan amcayı ziyarete gitti. Selam -hal hatır derken Mahmut Hoca konuya girdi . Hasan hocam ,sen yıllardır imamı olmayan camilerde maddi bir karşılık beklemeden imamlık yapmışsın ,günde beş vakit kilometrelerce uzaklıktaki camilere gitmiş ,ezan okumuş ,namaz kıldırmışsın fakat son günlerde cami cemaatine gelmiyorsun, bir hatamızı yada yanlışımızı mı gördün gelmiyorsun? dedi. Hasan Amca;Hocam ,ben hafızlık yaptığım ,dini eğitimi aldığım değerli hocalarımdan öğrendiğimize göre Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz sakal bırakmayı fıtrata (yaratılış değerlerine) uygun davranışlar arasında saymıştır . Nitekim kendisi de sakal bırakıp bunun güzelce bakımını yapmış ve bir tutamdan fazlasını kesmiştir dediler ve biz sünnete uygun diyerek o günden sonra sakal bıraktık o gün bu gün bu sünneti yerine getiriyorum ve mümkün olduğunca da Sakallı imamların arkasında namaz kılıyorum dedi. Ben vekil imam olarak görev yaptığım sürece hiç bir vakit görev yaptığım camide ezan okunmadan namaz kıldırmadım, her vakitte yarım saat önce camide olurdum ve ezan okuma vaktini heyecanla beklerdim dedi. Mahmut Hoca birkaç gündür sakal tıraşı olmamıştı zaten ve Hasan Hoca'nın elini öperek, Hocam benim sakallarımı dualarmısın dedi ,bu söz üzerine gözleri ışıldayan Hasan Hoca Mahmut Hoca'nın sakallarını dualayarak hayırlı olması temennisinde bulunarak gözlerinden öptü. O günden sonra Sakallı Hasan amca sürekli olarak cemaate devam etti, hatta Mahmut Hoca askerlik görevine gittiğinde o gelene kadar camide imamlık yaptı.
Askerlik sonrası görev yerine döndüğünde çevresinden Hoca artık evlenme zamanın geldi diyorlar ve köyden ona nasipler öneriyorlardı. Önerilen kızların hepsi de güzeldi fakat o, annesinin ona vasiyeti olan bir araba ve şehirde kaloriferli daire almak için tek maaşının yeterli olamayacağını biliyordu ve kendine ve manevi inançlarına uygun bir eş bulup onunla evlenmek istiyordu. Köyde caminin yanında Sağlıkevi ve lojmanı vardı ,yapılalı çok olmuştu fakat bir türlü buraya bir görevli ataması yapılmamıştı.
Bir gün uzaklardan bir kamyon sesi geliyor, eksozundan kara dumanlar çıkıyor ve belli aralıklarla havalı fren sisteminden cııııııızzzzz, cııııııızzzzzz diye sesler çıkıyordu. Lojmanın yanındaki oturakta otururken sürekli kamyonu izliyordu. Çünkü bu dağ köyüne çok az araç gelirdi. Kamyon yaklaştı ve caminin yanındaki sağlıkevinin bahçesine girdi. Mahmut hoca biraz daha dikkat kesildiğinde kamyondan baş örtülü genç bir kız ,yaşlıca anne, baba ve şoför olduğunu fark etti. İçinden yıllarca beklenen ebenin köye atandığı geçti. Kalktı dikkatlice baktı .Yaşlı adam hocaya bu sağlıkevinin ve lojmanının anahtarlarını nereden alabiliriz diye sordu.Hoca ;Muhtar bize bıraktı, şimdi getiririm dedi. İçini bir sevinç kaplamıştı lojmandan anahtarları aldı ve lojman bahçesi duvarının üzerinden uçarcasına atlayarak yanlarına giderek hoş geldiniz dedi. Yaşlı adam; Hocam, kızım buraya ebe olarak atandı ,burada görev yapacak ,artık sana komşu olacağız dedi. Mahmut Hoca ,başım gözüm üstüne diyerek bir çırpıda Sağlıkevi ve lojmanın kapılarını açarak buyur etti. Daha sonra kamyondan eşyaları indirmeye başladılar fakat Mahmut Hoca kimseye fırsat vermeden eşyaların birini alıyor diğerini bırakıyordu. Kamyon şoförü ,Kaşif Ağa 'ya çok fazla bir zamana kalmaz bu çocuk senin kızla evlenir dedi.
Kaşif Ağa'nın içi cız etti !Yok be , sen bana olacak işi söyle dedi. Şoför de bak gör buraya yazıyorum dedi. Eşyaları boşalttılar şoför gitti .Mahmut Hoca bir eksiğiniz ihtiyacınız varsa ben buradayım seslenirseniz yardımcı olurum dedi. Kaşif Ağa namaz vakitlerinde cami cemaatine geliyor ,Mahmut Hoca ile uzun uzun sohbet ediyordu. Köy yerinde çok fazla vakit geçirecek bir yer de yoktu, genellikle köy halkından erkekler namaz vakitlerinde bir araya gelip sohbetler ediyorlardı. Kaşif Ağa'da bir köyde yaşıyordu ve köyünde yapılacak tarla işleri ve hayvanları vardı ,diğer çocukları olsa da yine de işin başında olmak istiyordu. Ebe olan kızını lojmanına yerleştirmiş ,eşini kızının yanında bir müddet bırakıp memleketine geri dönecekti fakat kızının uzun süre annesiyle kalamayacağını bildiği için Mahmut Hoca'nın iyi bir damat olup olmayacağını kendince araştırıyordu.
Aradan altı ay falan geçmişti, Kaşif Ağa elinde bir davetiye ile Kızının eşyalarını taşıyan kamyon şoförünün yanına giderek kızım evleniyor sizlerde davetlimsiniz dedi.Şoför ,hayırlı olsun ,kiminle diye sorunca ,Kaşif Ağa,hani o köyde bize yardımcı olan imam vardı ya onunla dedi. Şoför de tebessüm ederek Kaşif Ağa o gün ben sana dememişmiydim ,biz insan sarrafı olmuşuz dedi. Kaşif Ağa Rabbim nasip etmiş bizler de görevimizi yapıyoruz dedi.
Mahmut Hoca ile Ebe Fatima Hanım İslami esaslara uygun bir düğünle evlendiler. Bu evlilikten köy halkı da çok memnun kaldılar. Çünkü bu evli çiftin uzun yıllar köyde kalıp kendilerine hizmet vereceğini düşündüler. Ebe hanım genelde yeni doğum, Hoca Efendi de ibadet ve ölüm ile işlerini yerine getiriyordu. Gerçekten de uzun yıllar tayin istemeden o köyde görev yaptılar. Birlikte tasarruf yapıp önce Mübarek toprakları ziyaret ederek Hacı oldular, sonra bir otomobil aldılar, bu sayede bazen tatil veya maaş alma günlerinde şehire iniyorlar, kendilerinin ve köydeki komşularının siparişlerini alıyorlardı, bazen de acil bir doğum ve diğer rahatsızlıklarda vatandaşları hastaneye yetiştiriyorlardı.
Aradan yıllar geçti Mahmut Hoca ile Ebe Fatima Hanım evliliklerinden çok mutluydular tek eksiklikleri bir evlatlarının olmamasıydı. Onun için her türlü tıbbi süreçlere gittiyseler de Yaradan nasip etmedikçe kul elinden bir şey gelmiyordu. Olsun dediler Rabbimiz nasıl uygun gördüyse başımız gözümüz üstüne dediler. Ebe Fatima kendi köyünde ve çevre köylerde gittiği doğumlarda dünyaya gelmesine yardım ettiği her bebeği kendi doğurduğu bebek sevgisiyle kucakladı ,onlarla avundu, gurur duydu ve mutlu oldu. Mahmut Hoca Camisinde Kur'an Kursu verdiği öğrencileri ile ilgilenirken çocuk sevgisini hissetti onunla avundu. Ayrıca kendi ve eşinin yeğenlerini ziyarete geldiklerinde veya onları ziyarete gittiklerinde seviyorlar böylece mutlu oluyorlardı.
Araba aldıktan sonra birikim yapmaya devam ettiler Annesinin vasiyetinin ikincisi kaloriferli bir ev almaktı onun için araştırmalara başladılar. Şehirde yaşayan, esnaflık yapan abisinin oğlu vard, aynı zamanda bir sivil toplum örgütünün de başkanı olduğu için sözü geçen bir insandı herkes ona başkan diye hitap ediyordu. Yeğeni Başkan Özden, amca, ben iyi bir daire biliyorum ,sana alırız iyi komşuların olacak, eğer paran yetişmezse ben de yardımcı olurum dedi. Tamam dediler Mahmut Hoca eşiyle beraber yeğeninin söylediği daireyi görmeye gittiler ,beğendiler, aldılar, içerisine bir miktar eşya alarak tatil günlerinde bazı zamanlarda evlerinde kalamaya başladılar. Komşuları ile kısa zamanda ahbaplık ve iyi dostluklar kurdular. Genelde 15 günde bir ayda bir geliyorlardı ama olsun emeklilik dönemi için iyi bir yatırımdı ve de annesinin vasiyetini yerine getirmiş oluyordu.
Yine bir gün şehre inmeleri icap etmişti, eve geldiler komşularının yanından geçerken selam verdiler komşuları yüzlerine dahi bakmazken selamı da kerhen aldılar. Mahmut Hoca komşularının bu soğuk davranışlarına pek akıl sır erdiremedi eve gitti elini yüzünü yıkadı ,hanım sen evde otur, kafama takıldı şu komşulara gidip ne oldu diye bir sorayım dedi.
Evden aşağı inip, komşularının yanına gidip tekrar selam verdi ve komşular ne oldu bir kabahatimiz mi var da böyle küsmüş gibi duruyorsunuz, varsa bir hatamız telafi edelim dedi. Komşuları hocam siz bu daireyi alınca çok sevinmiştik Binamıza uygun ailevi değerlerimize uygun bir komşu bulduk diye fakat,! senin yeğenin başkan Özden bizi hayal kırıklığına uğrattı, Bazı geceler eve kadınlar getiriyor bu daireyi zamparalık yapmak için kullanıyor bu durum ne size ne de bu apartman sakinlerine yakışmıyor dediler. Beyninden vurulmuşa dönen Mahmut Hoca duydukları karşısında adete yıkılmıştı, doğrudan yeğeni Başkan Özden'in yanına giderek bu durumu sordu yeğeni önce inkar etse de bazı geceler başka şehirlerden gelen misafirlerim geldi onları orada ağırladım diyerek geçiştirmeye çalıştı. Bu durum karşısında çok sinirlenen Mahmut Hoca artık senin gibi bir yeğenim akrabam yok diyerek oradan ayrıldı. Bir din görevlisi olarak bu olanlardan dolayı komşularına karşı çok büyük bir mahcubiyet yaşadı. Eve gelerek durumu eşine anlattı ,evden çıkarken de cama satılık daire yazısını astı. Artık bu evde duramazdı ,satıp başka bir şehirden ev alacaktı öyle de yaptı.
Yıllar su gibi akıp geçti ,anneler babalar ahirete göç etmiş, Mahmut Hoca ve Ebe Fatima hanımın evliliklerinin üzerinden 25 yıl geçmişti ve yaşlar 50 ye yaklaşmıştı. Kaldıkları köyden ve komşularından çok memnundular hiç bir zaman başka bir yere tayin istemeyi düşünmediler fakat Ebe Fatima hanımın rahatsızlanması ve uzun bir tedavi sürecinin olması onları gelişmiş bir sağlık kuruluşunun olduğu şehre tayin isteme mecburiyetinde bıraktı. 25 yıl görev yaptıkları köyden ve komşularından ayrılırken hem onlar hem de koşuları göz yaşlarıyla ayrıldılar. Zaten Fatima hanım artık çalışamayacak kadar hasta olduğu için emekliye ayrıldı, haftanın belli günlerinde hastaneye tedaviye gidiyorlardı. Mahmut Hoca'nın görev yaptığı camiye yakın aldıkları evlerinde oturuyorlardı. Evlerinin karşısında caminin yanında mezarlık vardı , Mahmut Hoca camideki görevi biter bitmez hemen hanımının yanına gelir onunla uzun uzun sohbetler yapar mutluluğu ve hüznü berber paylaşırlardı. Gün güne Fatima Hanımın hastalığı ilerledi ve hastalığının 2. yılında Hak vaki oldu ,ebedi dünyasına göç etti. Ölümünden bir kaç yıl önce Fatima Hanım eşinin gözlerinin içine bakarak, eğer ben senden önce ölürsem mezarlıktaki şu meşe ağacının altına beni defin edin yanıma da kendin için bir yer ayır demişti. Bu lafı duyunca Mahmut Efendinin içi kızgın bir yağ dökülmüşçesine yanmış fakat bunu eşine hissettirmemişti. Eşinin vasiyeti üzerine mezarlıktaki meşe ağacının altına Fatima hanım defin edilmişti. Şehir merkezinin yakınlarından geçen dereden topladığı taşlarla ona gösterişsiz, fakat sevgi dolu bir mezar yaptı, yanına oturmak için bir oturak oluşturdu. Artık camideki görevi dışındaki zamanlarını bu meşe ağacının altında,eşinin mezarının yanındaki oturakta oturuyor ,sürekli Kur'an- Kerim okuyor ,dualar ediyor, bazen de Fatima hanımla sohbet ediyordu. O sağken gündelik olanlar hakkında nasıl sohbetler ediyorlarsa aynı şekilde sohbet ediyordu.
Artık günleri rutin bir şekilde böyle geçiyordu, kardeşleri ve komşuları Mahmut Hoca'nın bu durumuna çok üzülüyorlardı ve ona evlenmesini telkin ediyorlardı fakat o ben evliyim zaten niye bir daha evleneyim diyor, benim bu dünyada ve ahiretteki hanımım Fatima hanım diyordu.
Bir gün sabah namazı için ezan okunmamıştı, cemaat camiye geldi ,Mahmut Hoca yoktu, acaba bir şey mi oldu diye kapısını çaldılar ,cevap alamadılar ,daha sonra Mezarlığa baktıklarında meşe ağacının altında Fatima hanımın mezarının başında oturakta Mahmut Hoca'yı gördüler, yanına gittiler Mahmut Hoca diyerek omuzuna dokunduklarında, Mahmut Hoca yere yıkıldı, elleriyle nabzını kontrol ettiklerinde yaşamadığını, çoktan ebedi dünyasına göç ettiğinin farkına vardılar. baktıklarında yatsı namazını kıldırdığı kıyafetleri üzerindeydi ,belli ki yatsı namazından sonra eşinin yanına gelmiş ve orada ruhunu teslim ederek hayattayken çok sevdiği eşinin yanına göç etmişti.
Yazan
SALİH Z. İLERİ
Emekli Öğretmen.