EMEKLİLER ÜZERİNDEKİ MADDÎ ve MANEVÎ ÇÖKÜNTÜ
Haber Kategorisi | : Köşe Yazıları |
Okunma Sayısı | : 161 |
Haberin Yazarı | : Yönetici |
Haberin Kaynağı | : Diğer |
EMEKLİLER ÜZERİNDEKİ MADDÎ ve MANEVÎ ÇÖKÜNTÜ
“Emekliler, aslında sosyal hayatın en kıymetlileridir.” hükmü,
bana ait değildir. Kamu kanaatini, Efkâr-ı umûmiyenin
kanaatini belirtmektir benim işim.
Bu kesim, tolumun inkişafında gerekenleri yaptıktan sonra
emeklilik mevkiine terfi etmiştir. Hal böyleyken hâlâ
haklarında kendilerini memnun bir safhaya, sahaya çekecek
ciddi bir muameleye tabi tutul muş değiller. Bu d emeklileri
toplumun en köhnesi olduklarını fikrine tabi kılıyor,
hayatlarındaki en sevinçli olmaları gereken dönemlerini hazin
ve hüsran içinde yaşamak zorunda kalıyorlar. Hatt-ı zâtında
emeklilik kavramı kanaatimce ithal bir kavramdır. Kelime
üzerinde değil kavram üzerinde duruyorum. Hafta tatili de
böyle bir şeydir. Hafta tabilinin, cuma günü olmasını
isteyenler, cumaya dair âyetlerden haberi olmayanlardır. Bu
âyetler, Cuma sûresine aittir, mealleri, “9: Ey iman edenler!
Cuma günü namaz için ezan okunduğunda hemen Allah'ı
anmaya koşun; işi, alışverişi bırakın! Eğer bilirseniz sizin için
hayırlı olan budur. 10: Namaz tamamlanınca artık yeryüzüne
yayılabilir ve Allah'ın lutf u kereminden rızkınızı temine
çalışabilirsiniz.” Buradan anlaşılana göre Cuma namazı
kılınması için 24 saatlik Cuma gününün tatiline dair bir anlam
çıkmıyor. Namazı kıl, bitince işine devam et. Tatil yok,
vesselâm. Tatil, idarî bir tasarruf olmaktan öteye bir iş değil,
anlaşılan budur. Bu açıklıklara rağmen, işin tarihi tarafına da
değinmek gerekirse bilgiler şöyledir: Tarih, milattan önceye
kadar kadim. Varlığı MÖ’ye kadar uzanan bu uygulama,
Milattan önce 13. yılda, Roma ordusunda, 20 yıl çalışan askere
maaş bağlandı. İngiltere’de, Savaşlarda sakat kalan askerlere
1592’de maaş bağlanmaya başlandı.
“EMEKLİLİĞİN KISA TARİHİ
Emeklilikle ilgili en eski bilgiler Roma dönemine aittir.
Milattan Önce 13'te Roma ordusunda 20 yıl görev yapan
askerlere emeklilik maaşı verilmeye başlandı. İngiltere'de de
parlamento 1592'de savaşlarda sakat kalan askerlere maaş
bağlamaya başladı. Avrupa’da, 1684’te, sivil bir liman yetkilisi
emekli maaşına bağlandı. Bismarck, Avrupa’da emeklilik
sistemini 1889’da müessisi durumuna geldi. Bu esnada yaş
haddi 70 idi. 1891'de ortalama ömrün vasat süresi 40 yaş iken
Bismarck, malullük ve yaşlılık sigortası sisteminin yürürlüğe
soktu. Almanya, Bismarck’ın 70 yaş haddini, 1916’da 65'e
indirdi. Bu keyfiyet tavizsiz bir vaziyette hâlâ meriyettedir.
1875'te Amerika'da özel sektörün, kendi personeline emeklilik
sistemini işlettiği biliniyor.
Emeklilik konusunda, Osmanlı uygulamaları farklıydı.
Askerlere, âlimlere ve bürokratlara yaşlılıktan, sakatlıktan
veya hastalıktan vazife ifa edemez hale geldiklerinde,
mütekait olunca, hazineden veya dirliğin gelirinden emekli
maaşı tahsis edilirdi. Bunun için ilk kez, 1806’da askerlere
emeklilik maaşı düzenlemeleri için 1806’da “Askerî Emekli
Sandığı” kurulmuştur.
Cuma tatili konusuna dönersek tarihimizde ilk kez,1839’dan
sonra bu uygulamayla karşılaşıyoruz. Millî mücadelenin
zaferle bitmesini takiben 2 Ocak 1924 tarihinden itibaren
Bizde de cuma günü resmî tatil sayılmıştır. Burada,
Osmanlıdan tevarüs etmesi gereken Cuma tatilinin kesintiye
uğramasının sebeplerini bilmiyorum. Bu uygulama çeşitli
gerekçelerle kaldırılarak 1 Haziran 1935’ten sonraki ilk pazar
günü resmen tatil uygulamasının ilk gün oldu.
Emeklilerle ilgili birkaç söz edecekken nerelere geldim.
Toparlarsak emeklilerin kaffesinin, geçinme endeksinin
üstünde tutulması gerekirken altındadır. Bu yetmiyormuş gibi
bir de manevî çöküntüye maruz bırakılıyorlar. Emeklilerin
maaş tahsisi tablosundaki ibâreyi okuyanlar şaşırıyorlar. Niçün
acep? Emekli aylığı aldıklarına kânî olduklarından “YAŞLILIK
AYLIĞI “ibâresiyle karşılaşınca çöküntüye duçar oluyorlar,
emekli, kendinin hiçbir işe yaramayacağına dair, bir tür
inandırılıyor, kendini, tamamen bakıma muhtaç biri gibi
algılıyor, bu şekilde olunca da “Devlet bizim ölmemizi, kendi
varlığı için daha faydalı görüyor.” düşüncesine kapılmaktan
kendilerini alıkoyamıyorlar. Hele hele asgarî ücret altında
“Emekli maaşları uygulaması.” emekliyi çileden çıkarmaya
yetiyor. Hele, hâlâ bir çözüme kavuşturulamamış emlak
kiralarındaki fuhşiyatın tenzili sağlanamamışken kirada
yaşamak zorundaki emekliler ne yapmalı? “Nasıl olsa hırsızın
elinin, kolunun kesilme devri geçti.” diyerek hırsızlığa mı
başlamalı? Basit bir misal vermek icab ederse yanında
onlarca, belki yüzlerce, binlerce sigortalı çalıştırmış emeklinin
“Emekli maaşının” emekliliğine sebep olduğu SSK emeklisi
kadar bile olmayışı, bağ kur emeklilerini ne kadar müteessir
etiğinin kimse farkında değil mi? Bağ kur emeklisine, çok yazık
değil mi? “Adalet mülkün temelidir.” “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın.” hükümleri doğruysa inanıyoruz ki bunlar doğrudur.
Öyleyse bu mevzuda yapılan uygulamalar yanlıştır.
Atalarımızın meşhur” Sehv hesap, bağdat’tan döner.” sözüne
uymalı değil miyiz? Buradaki “bağdat” kelimesinin “Bağdat”
şehri olmadığını, adaletle ilgili bir kavram olduğunu
bildiğimden, özel isim imlâsını, bilerek kullanmadığımın da
bilinmesini isterim.
Şakir Albayrak,
Emekli Öğretmen...