MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞININ MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ ÇALIŞMALARININ HATIRLATTIKLARI ve TEMBİHLER.
Haber Kategorisi | : Köşe Yazıları |
Okunma Sayısı | : 894 |
Haberin Yazarı | : Yönetici |
Haberin Kaynağı | : Şakir ALBAYRAK |
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞININ MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ
ÇALIŞMALARININ HATIRLATTIKLARI ve TEMBİHLER.
MEB, bir müfredat değişikliği üzerinde çalışmalar yapıyor, bu
konuda, MEB’e yardımcı olabilecek görüşlerden de istifade
etmek istiyor. Gidişattan anlaşılan bu.
Eğitim-öğretimin, bir bütünlük oluşturulmasını sağlayan
konseptin adıdır müfredat. Namı- diğer, “Program”dır. Bu
cümleden hareketle bütün derslerin mevcut müfredatının
değişimi elzemdir. Bu değişim, “Okul öncesi”nden başlayarak
MEB’e dahil, bütün kurumlarda, silsile-yi merâtip gerekir.
Bunun uzun uzadıya yazılması, bu satırların yazarına çok uzun
geleceği için nasıl yapılması gerektiğinden çok, neler yapılması
gerektiğinden bahsedecek.
Bu müfredat, bir devletin (T.C.), MEB’e bağlı eğitim
kurumlarında, halen tatbikatı devam eden müfredat ise işe,
temelden başlamak lâzımdır. Bu sebeple devletin en geçerli
tanımıyla işe başlamalı. Devletin tanımının en doğru şeklinin
bu tanım olduğuna dair beslediğim kanaatten dolayı, aynen
veriyorum. Devlet, kendini bir ideoloji ile tahdit etmiş bir
topluluğun, teşkilatlı hâlidir. Öyleyse bir ideoloji lâzımdır.
Devletin adı, “Türkiye Cumhuriyeti” ise “cumhuriyet”
kavramından yola çıkarak nasıl bir ideolojiye sahip olunması
gerektiğini tespit delim. Bu kavramın anlamlandırılışı da çok
ilginçtir. Bildiğimiz “Cumhuriyet kavramı ve manası orijinaline
göre çok farklıdır. Bir meselenin çözümü ise maksadımız,
yama ile yamalıkla bohça düzmeye gerek yoktur. Bozulmamış
top kumaşından elbisenin dikilmesi lâzım gelir.
Cumhuriyet kavramı için TDK sözlüğü, “Milletin, egemenliği
kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği
milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi.”
anlamlandırıyor. Bu tanım mevcudun izahı durumundadır.
Cumhur kelimesinin ne anlama geldiği ile ilgili bir açıklık yok.
“Musabahat-ı Ahlakiye s,58-59, Tefyiz Kitab hanesi, Matba’a-i
Orhaniye, İstanbul,1333(1917).” künyeli kitapta bu konudaki
bilgi şöyledir.”
“…Bizim hükûmetimiz evvelce ya’ni 10 Temmuz 1324(1908
ŞA) târihine kadar bir hükûmet-i mutlaka idi. Az kalmış idi ki,
memleketimiz taksîm edilsün. Bereket versin ba’zı hâmiyetli
zâtlar o zaman taht-ı saltanatda bulunan Sultân Hamid-i
Sâniye dayatdılar, cebren Kânûn-u Esâsi’yi neşretdirdiler. İşte
o günden i’tibâren hükûmetimiz bir hükûmet-i meşrûta oldu.
Ve yüzümüz güldü. Esâretden kurtulduk.” (diyen yazar,
“Mutlakiyetle idare edilseydik memleket bölünecekti.” diyor.
Esaslı bölünmenin, meşrutiyetten sonra gerçekleştiğini görüp
pişman olmuş mudur bilinmez. Esaretten kurtulduk, derken
de 2. Abdülhamid’in idaresini kast ediyor.) Meşrutiyetin fayda
ve faziletlerini anlatmaya devam ediyor.
Şimdi gelelim. Hükûmet-i meşrûtaya:Hükûmet-i meşruta,
kânun-u esâsi’si olan ve millet meclisi bulunan hükûmetdir ki:
Böyle hükûmetde millet kendi kendisini idâre eder.
Çünki: Memleketin kânûnlarını meb’ûslar yaparlar. Meb’ûslar
ise milletin vekilleridir.Bundan başka meb’ûslar hükûmeti
dâimâ gözaltında bulundurdukları cihetle kânûna mugâyir bir
iş olduğunu görünce hemen vükelâyı mes’ûl ederler. Onlara
adem-i i’timâd re’yi vererek mevkîlerinden düşürürler.
Binâenaleyh: Vükelâ, meclis-i meb’ûsandan ziyâdesiyle korkar.
Bu sâyede hükûmet-i meşrûtada haksızlık olmaz. (Cumhuriyet
konusu ise şöyle anlatmaktadır.
Hükûmet-i Cumhûriye ise âdetâ hükûmet-i meşrûta
demekdir.
Yalnız bunlarda hükümdarlık makâmında bulunan zât bir
hükümdârın neslinden gelmiş ve peder veyâ birâderinin
yerine geçmiş olmayup ahâlinin intihâbıyla efraddan en ziyâde
rey’i kazanan bir kimsedir ki bunlara,(Cumhur re’isi) derler.
Bunlar da beş veyâ ba’zı yerlerde yedi sene müddetle intihâb
olunurlar. Bu müddet bitince o zât makâmından çekilir ve
yerine bu suretle ahâli tarafından intihâb edilmiş diğer bir
reis-i cumhur gelir.
Amerika’daki hükümetlerin kaffesi cumhuriyetle idare
olunduğu gibi Avrupa’da dahi Fransa, İsviçre, İsveç, Portekiz
hükûmetleri birer cumhuriyetdir.
Cumhuriyet ile mi, yoksa meşrûtiyet dairesinde olmak
üzre memleketin hükümdârı bulunmak suretiyle mi idârenin
daha iyi olduğu tamamıyla kestirilemez. Her memleketin bir
icabı, başka bir ihtiyacı vardır. Bir yerde, cumhuriyet iyi
olabilir. Belki başka bir yerde olmaz. Meselâ: Bizde
cumhuriyet olamaz. Çünki memleketimiz ahâlisi muhtelif
milletlerden mürekkebdir. Her kavim Cumhur re’isinin
kendisinden olmasını ister. Bu ise vatandaşlar arasında
bozuşmağa sebebiyet olur. Binâenaleyh bizim için meşrûtî
olmak üzre başta hükûmdârı bulunan bir hükûmet-i âdile
lâzımdır. “Yazarın açıklamaları bunlardan ibaret. İlginç tarafı
ise Çeşitli kavimlerin barındığı memleketlerde cumhuriyetin
uygun olmadığına ve meşrutî adil bir hükümdarın başta
bulunması, cumhurbaşkanının ise doğrudan halk tarafından
seçilmesinin gerekliliğini öne çıkarması dikkate değerdir.
Buradan hareketle diyebiliriz ki Cumhur reisini halk
seçmelidir. Bu hüküm bana çok uygun gözüküyor. Bu anlayışın
radikal olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki Türkiye’de,
Cumhuriyet rejimi kabul edildikten sonra halkın seçtiği ilk
cumhurbaşkanı da 2018’de seçilen sayın Recep Tayyip
Erdoğan’dır. Böylece cumhuriyetin mana ve mefhumuna
uygun ilk uygulama 2018’de gerçekleşen cumhurbaşkanlığı
seçimidir. Bu seçim gerçekleşirken mezkûr kitaptaki bilgilerin
taraflarca bilinip Bilinmediğini bilmiyorum. Durum bu. Durum
buysa bir ahali cumhurbaşkanı seçiyorsa seçen ahalinin tabi
olduğu inanç ve ideallerin ürünü bir anayasa ve buna bağlı
kanun ve kanunlara bağlı v.s. mevzuat icab etmez mi?
Ana yasa yapıcıların da kanun koyucuların da bu esaslara bağlı
kalarak hüküm ihdas etmeleri gerekmez mi? Eğer sosyoloji
(toplum bilim) ve Psikoloji (Davranış bilimi) disiplinleri birer
bilim dalıysa yapılacak başka bir şey yoktur. Yamalı bohçaya
hacet yok, top kumaştan elbise dikilmelidir.
Bu açıklamalardan sonra, müfredat için çalışanlarında bu
esasları göz önünde bulundurarak çok dikkatli çalışmaları
gerekir. Filan derste bu, peşman derste şu olsun gibi
tavsiyelere gerek yok. Mademki MİLLÎ EĞİTİM
bakanlığısınız,Talim ve terbiye kurulunuz var. Hiç değilse bu
sefer, terbiye kavramına uygun hareketle millî unsurlarla
bezenmiş bir müfredat geliştiriniz. Müfredatınızla eğitim
görmüş genlerimiz, tabir-i caiz ise gavurlara özenmekten köşe
bucak kaçmayı şiar edinmelidir. Milletimizin potansiyelini,
geçmişteki keşif ve icatlarını bilmeli, sevdalarını millet için sarf
etmelidir. Bilişim teknolojilerinin kâşif ve mucitlerinin
bilinmediği bir eğitim anlayışı sureta yanlış ve sakıncalıdır. Bu
konunun bilim tarihinde ilklerinin Harezmî ve Cezerî
olduğunun bilinmeyişi cidden acıtıcı. Bu acıyı hissetmeyenler
müfredat geliştirilmesinde çok yavan kalacaklardır. Detaylar,
uzmanların işidir. Bendeniz, karınca kararınca bazı
hatırlatmalarda bulundum.
Not: Düşünmek için maaşlı zevâtın bulunduğu bir
memlekette, ben ve benzerlerimle bedava düşünmeye devam
edeceğiz.
Şakir Albayrak, Çekmeköy,14.05.2024,11.29