ÖKÜZÜNÜ İYİ SEÇECEKSİN
Çocukluğumda en çok sevdiğim şey Rahmetli dedemden dinlediğim masallardı. 70 li yılların başıydı 6-7 yaşlarındaydım, daha henüz elektrikle tanışmamıştık elektrik denilince iki pille çalışan dışı metal el fenerini bilirdik. Rahmetli dedemin iki odalı evinin bir odasında kocaman bir Ocaklık vardı. Ocaklıkta ateş hiç sönmezdi. Ocaklıkta omca denilen yarılmamış koca bir kütük bulunur bu omcanın bir ucunda her zaman köz bulunurdu. Akşam olunca içerisinde gazyağı olan idare yakılır onun ve Ocaklıkta yanan ateşin ışığında oturulurdu. Dedem Ocaklığın başında kalın bir mindere oturur sırtını ocaklığın kenarına dayar bembeyaz olmuş fazla uzun olmayan sakallarını kaşıyarak bize atalarından duyduğu masalları anlatırdı. Masala başlarken kocakarı şu cezveye biraz su koy getir bakalım der Ocaklıkta sıcak küllerin üzerinde mis gibi kokular yayarak köpürte köpürte kahvesini pişirir bir yandan kahvesini yudumlarken kah derinlere dala dala kah gözlerimizin içine baka baka bize masallar ve öyküler anlatırdı. Bir varmış bir yokmuş diye masalına başlardı. Çok uzun zamanlar önce ülkenin birinde bir köylü varmış. Köylü iki göz oda evinde eşi ve dört çocuğuyla birlikte yaşarmış. Birkaç dönüm arazisi, birkaç tavuk, bir inek ve en önemlisi bir çift öküzü varmış. Öküz o zamanlar en büyük ihtiyaçmış tarla sürülecek , odun taşınacak, değirmene gidilecek, düğüne gidilecek hep öküzlerden faydalanılırmış. Öküzler köylünün eli ayağıymış. Bunun için öküzlere bakımda ayrı bir itina gösterilirmiş. Geceleri kalkıp öküzler kontrol edilirmiş, altlarına en iyi keçeler serilirmiş, tımar edilip hayvanların terleyip terlemedikleri kontrol edilirmiş hatta geceleri öküzlere kepek karılarak ül denilen yiyecek hazırlanır ve tek tek elle onlara yedirilirmiş, çünkü biliyordu ki hayvana ne kadar iyi bakarsan ertesi gün o kadar iyi çift sürer yük taşırmış. Hayvanlarına o kadar iyi davranırmış ki onlar da sahibinin hadi demesiyle birlikte koşuma girerler, çift sürmeye, araba çekmeye başlarlarmış. Bizim köylü başkalarının yaptığı gibi Uzun ucunda nodul (çivi) bulunan Öndüre bile taşımaz bazı köylülerin ucu nodüllü uzun öndürelerle hayvanlarını dövmelerini ,çifte hızlı gitmeyen öküzlerini nodullamalarına çok kızar onlarla ağız kavgası bile yaparmış.
Hayvanları çok sever onlara da Allah’ın yarattığı bir varlık olarak değer verilmesi gereğini dile getirirmiş. Toprak az, gelir az , kıt kanat geçinir fakat şükretmesini bilir ve çocuklarına hep bunu öğütlermiş. Genelde kendi yetiştirdiği mahsullerden ,dağdan, taştan, dere kenarlarından topladığı otlardan yapılan yemeklerden yenir et alacak parası olmadığından kasabaya indiğinde kasaplardan eti sıyrılmış kemik alır hanımına kemik suyundan yemekler yaptırarak ailesinin beslenmesini sağlarmış. O zamanlarda eğitim imkanları çok fazla gelişmemişti bir oğlunu bir tanıdık vasıtasıyla uzak bir eyaletteki bir mektebe yatılı olarak göndermiş uzun yıllar boyunca önce mektep sonra medrese okuyan delikanlı okulunu bitirmiş bir kasabaya önemli bir memuriyet görevine tayin edilmişti. Delikanlı görev yerine gitmeden önce köyüne gelmiş ailesine o güzel haberi vermiş aile çok mutlu baba oğluyla gurur duyuyormuş. Kıt kanat imkanlarla yetiştirdiği evladı vatanına milletine hizmet edecek önemli bir memur olmuştu artık. Fakat delikanlı biraz endişeli ne yapacağını nasıl yapacağının acemiliğinde babasına bu durumu anlatır. Babası dur bakalım bir bilene bir danışırız der. Kasabaya iner herkesin tanıdığı bildiği Aksak Ağa denilen bir kişinin yanına gider durumu anlatır, o da o iş kolay bizim kasabadaki aynı görevdeki memura bir gün delikanlıyı al gel gidelim o gereken yardımı bilgilendirmeyi yapar der. Adam sevinir tamam der Aksak Ağa yalnız der! İki sepet hazırla biri benim biri de yanına gideceğimiz o memur arkadaş için içlerine, tereyağ, yoğurt, yumurta, pekmez, elma, armut, bakla, bulgur vb. şeyler koy hediyelik için der. Adamın pek hoşuna gitmez ama yine de oğlu için tamam der. Birkaç gün sonra iki sepet hazırlanır Aksak ağanın yanına gidilir Aksak ağa sepetin birini alır kenara koyar tamam der ben konuştum, benim gönderdiğimi söyleyin falanca memurun yanına gidin. Denilen yere giderler memurun kapıcısı karşılar sepeti ben alim amirimin evine götürürüm der kapıyı açar, Amirim Aksak ağanın dediği kişiler geldi der ve onları içeri buyur eder. Tanışma faslından sonra delikanlının görevi ve görev yapacağı yer sorulur kendisi ile aynı görevi yapacak delikanlıya döner işini nasıl yaparsan yap fakat! ÖKÜZÜNÜ İYİ SEÇECEKSİN der. Sonra lafına devam eder devlet işlerini ve diğer yapacağı görevleri anlatır, nelere dikkat edeceğini falan anlatır ve lafın yine en sonunda ÖKÜZÜNÜ İYİ SEÇECEKSİN der. Köylü ve oğlu her şeyi anlar fakat bu öküz seçme işini anlamazlar, birbirlerine bakarlar ve Köylü Müdürüm der biz her şeyi anladık ta bu öküz işi nedir onu çözemedik derler. Bakın size anlatayım der. Benim gibi üst düzey memuriyet görevine atananların görev yaptıkları yerlerde sizi buraya gönderen Aksak Ağa gibi yalakaları vardır ,biz bunlara kendi aramızda öküz deriz. Bunlar bizlerin buralarda eli ayağı, aynı zamanda akçe kasasıdır der. Bir şey yapılacağı zaman, bir misafirimiz gelip ağırlanacağı zaman, birine bir hediye verileceği zaman bunlara bir haber göndeririz gerisini hallederler, biz kendimiz ve kurumumuz hazinesine tek akçe masraf ettirmeden işlerimizi gördürürüz bundan o da memnun kalır bizlerde. Peki bundan onun ne kazancı oluyor dedik, onun söylediği önemsiz birkaç işini yaparız halk arasında iş gören ağa diye itibar kazanır böylelikle hem onun işi görülür hem de bizim demiş. Onun için gittiğin yerde öküzünü iyi seçersen cebine dokunmadan hem görevini yaparsın hem para biriktirirsin ve babana da yardımın dokunur demiş. Baba ve oğlu şaşkın bir vaziyette teşekkür ederek evlerinin yolunu tutmuşlar eve gelene kadar tek bir kelime bile etmemişler.
Baba oğul eve geldiklerinde baba oğlunu karşısına alır, bak oğul der ben yıllarca çiftçilik yaptım öküzle tarla sürdüm kıt kanaat sizlere baktım, ne haram yedim ne de size haram lokma yedirdim. Seni okuttum devlete millete hizmet edesin diye Rabbim nasip etti o da oldu, bundan sonraki görevinde ne haram ye, ne de yedir. Sen ne yalakalık yap, ne de yalaka besle, ben senden başka bir şey istemiyorum. Sen görevini doğrulukla yap gerekirse ben yine sana, un, bakla, bulgur v.s yardımlar yaparım, var görevini Hak yoldan ayrılmadan sağlıcakla yap hep başın dik alnın açık olsun deyip görevine uğurlamış. Dedi dedem. Sonra bana dönüp bak torunum sen yedi yaşındasın ben ise yaş yetmiş iş bitmiş ,ben göremem ileride okuyup devlette görev yaparsan bu masaldaki anlatılanları, verilen öğütleri sakın unutma...
Eğitimci-Yazar-Editör: Salih Zeki İLERİ
e-Posta:[email protected]
|