MEVLİDİ NEBİ GECEMİZ MÜBAREK OLSUN
“Ey Nebi! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”
Haber Kategorisi | : Hutbeler ve İbretlik Hikayeler |
Okunma Sayısı | : 1035 |
Haberin Yazarı | : Yönetici |
Haberin Kaynağı | : Diyanet İşleri Başkanlığı |
Mevlidi Nebi Geceniz mübarek olsun. Cenab-ı Hak Miladi 571 yılında dünyayı aydınlatmak, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere Hazreti Muhammed Mustafa Efendimizin (s.a.s.) dünyaya teşriflerini takdir buyurdu.
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey Nebi! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”
Allah Resulü Efendimiz (s.a.s.), Rabbimizin kendisini tanıttığı bu özellikleri en güzel bir şekilde 23 sene boyunca yerine getirmeye gayret etti. İyiliklerin kötülüklere hakim olmasına ve yeryüzünün iyilikle aydınlanmasına şahitlik etti.
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz; “Kitabı sana insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye indirdik.” ayet-i kerimesinin mucibince Peygamber Efendimiz önce Yesrib’i Medine-i Münevvere yaptı. Sonra Medine’nin binlerce kilometre dışında beldeleri aydınlattı. Beldeleri fethetmeden önce gönülleri fethetti Efendimiz (s.a.s.). Bunu müjdeleyicilik, uyarıcılık özelliğiyle yaptı. Bunu Rabbimizin Kendisine vermiş olduğu en büyük mucize Kur’an-ı Kerim ile yaptı. Öyle karanlık içerisinde bir dünya. İnsanlar birbirlerini köle olarak pazarlarda satar duruma gelmişler. Bir kız çocuğu doğduğu zaman utançtan günlerce dışarı çıkamayan insanların olduğu bir durumu düşünebiliyor musunuz? Peygamber Efendimiz o insanları bu durumdan aldı ve Veda Hutbesi’nde şöyle buyurdu;
“Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; beyazın siyaha, siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır. Allah indinde en üstün olanınız O’na en iyi kul olanınızdır.”
O gün cehalet sadece Mekke ve etrafındaki beldelerde yoktu. Dünyanın her yeri öyleydi. Mekke’de kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu. Ama o dönemde yüzlerce yıllık paganist, putperest Roma’nın her mahallesinde bir güzellik yarışması yapılır ve o yarışmada birinci olan mahallenin en güzel kızı putlara kurban olarak, dipsiz kuyulara canlı canlı atılır, kurban edilirdi. Bundan daha büyük bir cehalet olabilir mi?
Bir keresinde Efendimiz aleyhissalatü vesselam bütün insanlığa şöyle ifade buyurdular;
“Size 2 şey bırakıyorum. Bu iki şeye sarıldığınız sürece yolunuzu sapıtmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetidir.”
Kıyamete kadar insanlık Allah’ın Kitabının aydınlığına ve Resulünün sünnetine, aydınlığına muhtaçtır.
Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin sünneti herhangi bir asırla, herhangi bir mekanla sınırlı değildir. İnsanlık o gün Allah’ın Kitabına ne kadar muhtaç idiyse bugün de en az o kadar muhtaç. Çünkü o gün insanlık nasıl karanlıkların dibine, cehaletin dibine çökmüşse bugün de aynı şekilde cehaletin zirvesini yaşayan insanlar var. O gün nasıl insanlar birbirilerine zulmediyor idiyse bugün de insanlar birbirlerine zulmediyor. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Veda Hutbesi’nde; “Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.” buyuruyor. Mazlum insanlar Allah’ın kitabına sığınarak, dua ederek ve zalimlerin zulmüne engel olmak için dik bir duruş sergileyerek, bunlardan uzaklaşmanın yollarını aramalı.
Bugün Efendimizin (s.a.s.) sene-i devriyesinde bunları yeniden hatırlıyoruz. Kur’an-ı Kerim’i hayatımıza rehber ediniyoruz, ona göre hayatımızı tanzim ediyoruz. Allah Resulü Efendimiz nasıl yaşamışsa öyle yaşamaya gayret ediyoruz. Rabbim Kur’an’a göre amel eden, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) yaşayışına göre yaşayan kullarından eylesin.